Toprak
sarı boz,
Khejriler sanki
umutsuz ve çırılçıplak
Açmışlar kollarını,
uzatmışlar yumrularını
Gökyüzüne
Yine de sanki tutunuyorlar
yaşama
Yine de sanki umutlular
yarından
Toprak kahve, sessiz upuzun göz alabildiğine
Dingin, bekliyor
öylesine
Toprak uzanmış gökyüzünün
koynuna
Ufuktan ufuğa
öylesine
Göğsünde bir umudun varlığı
Karnında doğmamış
yaşamların ağırlığı
Khejriler beklemekte
Toprak beklemekte
Göğün grisi, toprağın
kahvesi
Karışmışlar,
birleşmişler, bütünleşmişler
Her şey beklemekte
Şiva’dan beri,
Vişnu’dan beri
Beklemekte
..........
Yol geçiyor
Zaman hep aynı
Güneş doğuyor,
yıldızlardan sonra
Zaman hep aynı
Renkler değişiyor
Belki biraz daha açık
Belki biraz daha koyu
Doğmak bu topraklarda
Yaşamak bu renklerde
durağan
Ölmenin bile yok
anlamı
Yeniden gelinecek ne
de olsa
Önce ses vardı
Sessizliğin perdesini
yırtan
Ohm- Ohm – Ohm
Sonsuzluğun içindeki
Ses
Durağanlığın içindeki
Ses
Brahma daha
yaratmadan
Vişnu daha
kurtarmadan
Şiva daha yıkmadan
önce
Ses vardı
Ohm- Ohm – Ohm
Ses, çöldeki tek renk
Ses, ufuktaki tek
hareket
Ses, sessizlikten
ayrılan
Ses, sessizliği
tamamlayan
...
Güneşin kırmızısı
Yıldızların sarısı
Gecelerin laciverdi
olmasa
Her şey sarı- boz
olacaktı
Günün gecenin olmadığı
Doğumun ölüm kadar
değerli sayılmadığı
Bir yolda ilerliyordu
Sağı, kahverengi
toprak
Solu, kahverengi
toprak
Önü güneş
Arkasında kendi
gölgesi
Sonsuz bir yolda
ilerliyordu
Güzel sesli kadının
sesinde
Tagor’dan dizeler
“Bilmem ne için” geldiği
yoldan geri dönüyordu
Yürüyordu sessizlik
içinde bir Ses
Yürüyordu renksizlik
içinde bir Ses
Yürüyordu doğumdan
ölüme bir yaşam
Yürüyordu Ohm’u
tamamlayarak
Yürüyordu çöle bir
renk katarak
Sonsuzluk içinde bir
kadın
Yürüyor Ohm- Ohm –
Ohm
Toprak Ana açmış
bağrını
Ana Tanrıçalara
Toprak ananın
kucağında bir kadın
Uğurlayanı kim,
bekleyeni kim
Tagor’un dediği gibi
“bilmem ne için” yolda
Yürüyor yalnız
Yürüyor sessiz
Turuncu sarisi bir
Renk
Salınımı bir Nefes
Öylesine gururlu
....
Yolumuz haç yolu
Yolumuz dağ yolu
Toprak bürünmüş
yeşile
Khejriler sanki daha
büyük
Khejriler sanki daha
giyinik
Uzaklarda tepeler,
dağlar
Ufukta kayalıklar
Begonviller kırmızı
Begonviller turuncu
Kadınlar kırmızı
Sariler mor
Khejrilerin yeşil ile
dingin beraberliği
Kesiliyor ara ara bir
köyle
Kalabalık, keşmekeş,
renksiz,
Toz içinde bir kavşak
Erkekler gri beyaz
dotileri ile
Ya çömmüşler tezgâhlarının
bir kıyısına
Ya da uzanmış
yatıyorlar
Kadınlar yüzleri
örtülü sarilerinin ucuyla
Ya ellerinde bir süpürge
temizliyorlar tezgâhlarının önünü
Ya da hızlı adımlarla
uzaklaşıyorlar bilinmeyene doğru
Motosikletler
kamyonlar yan yana
İnekler insanlar iç
içe
Güneş utangaç
bulutlar içinde
Gelin telleri gibi
ışık yayılmakta
Dağlara, toprağa
.....
Bugün güvendeyim
Aravilla dağları
sarmış ruhumu
Gölgeler ve de sırlar
huzurlu
Dağların eteklerine
sığınmış koyaklar gibi
Gizlenmiş sırlarım
gölgelerin derinlerinde
Bağdaş kurmuş bir
Sadu misali
Sessiz- hareketsiz- nefessiz-
Biraz huzurlu; biraz
da umutlu
Tepeler yeşillerin etrafında
Yeşiller tepelerin
arasında
....
Yol uzun- Yol ıssız-
Yol nefessiz- Yol renksiz
Oturmuşlar bir ağacın
dibine
Sorsan ne
yapıyorsunuz çömelmiş,
Beklemenin ne demek
olduğunu muhtemelen bilmeden
Sanırlar ki beklemek
bir eylem
Beklerler ne
beklediklerini bilmeden
Belki bekliyorlar
yarını
Belki de bekliyorlar Kalki’yi
Gözlerinde pırıltı
Ruhunun yansıması
Turuncu
Sesinde şırıltı
Yüreğinin yansıması
Mavi
Sevmiş bir defa
insanı
Kabullenmiş yaşamı
Turuncu kavuşmuş
maviye
Birleşmişler,
Tamamlanmışlar
Seçmiş yolculuğu, yol olarak kendine
Olmuş yolcu kendi
yolculuğunda
İlerliyor en zor
yolda
Kendi içine yaptığı
yolculuğunda
Ey Dostum, Ey Yolcu
Yolun, yolculuğun
daim ola
Dostum Diyebilmenin
ayrıcalığıyla
.......
Harflerin savaşı
Benzer seslerin
savaşına
Kavurucu bir çığlık
Bir feryat bazen
İçten bir istek
olduğunda
Yan yana gelir doğru
harfler
Öylesine
Rengârenk
Rüzgârın sesi
Derenin akışı gibi.
....
Kaçmak mümkün mü
kendimden
Yaklaşmak oysa mümkün
Kalelere tırmanmak
Tapınakları aşmak
Havelilere varmak
Daha kolaydır
içimdeki yarıkları geçmekten
Kapıları açmaktan
Surları kaleleri
yıkmaktan
Yalnızdır yolcu bu
yolculukta
Yalnızım, yapayalnız
Yolu belirleyen de,
bozan da yolcu
Bozarım, yeniden
yaparım
Kararlılık bir
tarafta
Korkular her köşe
başında
Tanrılar ile
şeytanlar savaşır gibi
Savaşılan ne süt
okyanusu
Ne sonsuzluk
Ne yaşam iksiri
Farklıdır bu savaş her
birinden
Ne bir göl oluşur bir
tırnağının sıyırmasıyla
Ne bir dağ- ne de bir
vadi oluşur bir adımıyla tanrıların
Bazen Tanrılar kazanır
Bazen Şeytanlar
Aslında bir tek galip
vardır
Z a m a n
Yolculukta Z a m a n
Yolda Z a m a n
Yolcuda Z a m a n
....
Ait olmak neden ister
insan
Neden ait olamaz bir
yere
Kendi içindeki evine
ait değilse
Sahip olmak neden
ister insan
Neden sahip olamaz
hiçbir şeye
Kendi içinde evine
sahip değilse
Var olmak mümkün
müdür
Ait olmadan
Var olmak mümkün
müdür
Sahip olmadan
Kaç tapınak
Kaç Ganeş
Kaç OHM
Gezmeli, görmeli, duymalı, dokunmalı
Kaç taşa sahip olmalı
insan
Var olabilmek için
Ait olabilmek için
....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder