21.07.2013

Racastan Yollarında



Toprak sarı boz,
Khejriler sanki umutsuz ve çırılçıplak
Açmışlar kollarını, uzatmışlar yumrularını
Gökyüzüne
Yine de sanki tutunuyorlar yaşama
Yine de sanki umutlular yarından


Toprak kahve, sessiz upuzun göz alabildiğine
Dingin, bekliyor öylesine
Toprak uzanmış gökyüzünün koynuna
Ufuktan ufuğa öylesine
Göğsünde bir umudun varlığı
Karnında doğmamış yaşamların ağırlığı
Khejriler beklemekte
Toprak beklemekte
Göğün grisi, toprağın kahvesi
Karışmışlar, birleşmişler, bütünleşmişler
Her şey beklemekte
Şiva’dan beri, Vişnu’dan beri
Beklemekte
..........

Yol geçiyor
Zaman hep aynı

Güneş doğuyor, yıldızlardan sonra
Zaman hep aynı

Renkler değişiyor
Belki biraz daha açık
Belki biraz daha koyu
Zaman hep aynı

Doğmak bu topraklarda
Yaşamak bu renklerde durağan
Ölmenin bile yok anlamı
Yeniden gelinecek ne de olsa


Önce ses vardı
Sessizliğin perdesini yırtan
Ohm- Ohm – Ohm

Sonsuzluğun içindeki Ses
Durağanlığın içindeki Ses
Brahma daha yaratmadan
Vişnu daha kurtarmadan
Şiva daha yıkmadan önce
Ses vardı
Ohm- Ohm – Ohm


Ses, çöldeki tek renk
Ses, ufuktaki tek hareket
Ses, sessizlikten ayrılan
Ses, sessizliği tamamlayan
...


Güneşin kırmızısı
Yıldızların sarısı
Gecelerin laciverdi olmasa
Her şey sarı- boz olacaktı


Günün gecenin olmadığı
Doğumun ölüm kadar değerli sayılmadığı
Bir yolda ilerliyordu
Sağı, kahverengi toprak
Solu, kahverengi toprak
Önü güneş
Arkasında kendi gölgesi
Sonsuz bir yolda ilerliyordu


Güzel sesli kadının sesinde
Tagor’dan dizeler
“Bilmem ne için” geldiği yoldan geri dönüyordu
Yürüyordu sessizlik içinde bir Ses
Yürüyordu renksizlik içinde bir Ses
Yürüyordu doğumdan ölüme bir yaşam
Yürüyordu Ohm’u tamamlayarak
Yürüyordu çöle bir renk katarak
Sonsuzluk içinde bir kadın
Yürüyor Ohm- Ohm – Ohm
Yürüyor adım adım



Toprak Ana açmış bağrını
Ana Tanrıçalara
Toprak ananın kucağında bir kadın
Uğurlayanı kim, bekleyeni kim
Tagor’un dediği gibi “bilmem ne için” yolda
Yürüyor yalnız
Yürüyor sessiz
Turuncu sarisi bir Renk
Salınımı bir Nefes
Öylesine gururlu
....


Yolumuz haç yolu
Yolumuz dağ yolu
Toprak bürünmüş yeşile
Khejriler sanki daha büyük
Khejriler sanki daha giyinik
Uzaklarda tepeler, dağlar
Ufukta kayalıklar
Begonviller kırmızı
Begonviller turuncu
Kadınlar kırmızı
Sariler mor
Khejrilerin yeşil ile dingin beraberliği
Kesiliyor ara ara bir köyle
Kalabalık, keşmekeş, renksiz,
Toz içinde bir kavşak
Erkekler gri beyaz dotileri ile
Ya çömmüşler tezgâhlarının bir kıyısına
Ya da uzanmış yatıyorlar
Kadınlar yüzleri örtülü sarilerinin ucuyla
Ya ellerinde bir süpürge temizliyorlar tezgâhlarının önünü
Ya da hızlı adımlarla uzaklaşıyorlar bilinmeyene doğru
Motosikletler kamyonlar yan yana
İnekler insanlar iç içe

Güneş utangaç bulutlar içinde
Gelin telleri gibi ışık yayılmakta
Dağlara, toprağa
.....


Bugün güvendeyim
Aravilla dağları sarmış ruhumu
Gölgeler ve de sırlar huzurlu
Dağların eteklerine sığınmış koyaklar gibi
Gizlenmiş sırlarım gölgelerin derinlerinde
Bağdaş kurmuş bir Sadu misali


Sessiz- hareketsiz- nefessiz-
Biraz huzurlu; biraz da umutlu
Tepeler yeşillerin etrafında
Yeşiller tepelerin arasında
....

Yol uzun- Yol ıssız-
Yol nefessiz- Yol renksiz
Oturmuşlar bir ağacın dibine
Sorsan ne yapıyorsunuz çömelmiş,
Derler bekliyoruz

Beklemenin ne demek olduğunu muhtemelen bilmeden
Sanırlar ki beklemek bir eylem
Beklerler ne beklediklerini bilmeden
Belki bekliyorlar yarını
Belki de bekliyorlar Kalki’yi
Gözlerinde pırıltı
Ruhunun yansıması
Turuncu

Sesinde şırıltı
Yüreğinin yansıması
Mavi

Sevmiş bir defa insanı
Kabullenmiş yaşamı
Turuncu kavuşmuş maviye
Birleşmişler, Tamamlanmışlar

Seçmiş yolculuğu, yol olarak kendine
Olmuş yolcu kendi yolculuğunda
İlerliyor en zor yolda
Kendi içine yaptığı yolculuğunda

Ey Dostum, Ey Yolcu
Yolun, yolculuğun daim ola

Dostum Diyebilmenin ayrıcalığıyla
.......

Harflerin savaşı
Benzer seslerin savaşına
Kavurucu bir çığlık
Bir feryat bazen
İçten bir istek olduğunda
Yan yana gelir doğru harfler



Öylesine
Rengârenk
Rüzgârın sesi
Derenin akışı gibi.
....

Kaçmak mümkün mü kendimden
Yaklaşmak oysa mümkün

Kalelere tırmanmak
Tapınakları aşmak
Havelilere varmak
Daha kolaydır içimdeki yarıkları geçmekten
Kapıları açmaktan
Surları kaleleri yıkmaktan

Yalnızdır yolcu bu yolculukta
Yalnızım, yapayalnız
Yolu belirleyen de, bozan da yolcu
Bozarım, yeniden yaparım

Kararlılık bir tarafta
Korkular her köşe başında
Tanrılar ile şeytanlar savaşır gibi
Savaşılan ne süt okyanusu
Ne sonsuzluk
Ne yaşam iksiri

Farklıdır bu savaş her birinden
Ne bir göl oluşur bir tırnağının sıyırmasıyla
Ne bir dağ- ne de bir vadi oluşur bir adımıyla tanrıların

Bazen Tanrılar kazanır
Bazen Şeytanlar

Aslında bir tek galip vardır
Z a m a n

Yolculukta Z a m a n
Yolda Z a m a n
Yolcuda Z a m a n
....

Ait olmak neden ister insan
Neden ait olamaz bir yere
Kendi içindeki evine ait değilse

Sahip olmak neden ister insan
Neden sahip olamaz hiçbir şeye
Kendi içinde evine sahip değilse

Var olmak mümkün müdür
Ait olmadan
Var olmak mümkün müdür
Sahip olmadan

Kaç tapınak
Kaç Ganeş
Kaç OHM


Gezmeli, görmeli, duymalı, dokunmalı
Kaç taşa sahip olmalı insan
Var olabilmek için
Ait olabilmek için

....


Mart 2011 Racastan Yolculuğu'nun izleri.....





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder