11.02.2015

Son Durak


Zaman Çarkı 2010

Uyandım,
Sanki o an, sanki binlerce yıl geçmiş
Karşımdaydı.
Sanki uyanmamıştım.

İki başlıydı
Biri fil,
Hortumu upuzun, 
Ağaçları yerinden oynatacak kadar güçlü
Bir bebeği okşayacak kadar hassas.
Biri gergedan,
Kulakları kocaman şemsiye,
Her kokuyu algılayan
Göründüğünün tersine kırılgan.

Tavanlar yüksek …
Duvarlar delik
Pencerede kurban kokusu,
Odam…
Ayaktayım.

Filin gözleri güzel,
Bakışları sevecendi
Dişi kırıktı, hortumu güçlü 
Duruşu cesur…

Gergedan kendi dünyasındaydı
Şiddetten uzak
Boynuzlarının kısası öldürücü
Uzunu yumuşacıktı…
Bedeni yuvarlak ve şeffaf;
Kuyruğu tamamlayan ve ayrıştıran üçlü çatal

Dolaplar mavi…
Başları Saçlı Akha’lılar sedirde…
Şeftali ağacının gölgesinde
Kahvaltı ediyorum.

Filin gergedandan haberi yoktu,
Karşılaşmamıştı kuyruğun çatallarıyla
Kabullenmişti öylesine
Kurtulmuştu arzulardan
Öfkesini aşacaktı zamanla

Çamlarda yürüdüm, Boğaz’da dinlendim
Erguvan açmış Sapanca’da,
İçimde Anam…
Berlin’den, Paris’e
Genova’dan Padova’ya, Roma’ya ulaştım
Canımda Babam…

Odam dar ve uzun
Duvarında boydan boya dolap
Bileğim burkuk, yüreğimde acı
Uyuyorum, kâbus…

Greenwich Village’dan Soho’ya yürüdüm
Ruhumda Dayım…

Jaypur’dan Machu Pichi’ye tırmandım
Stenungsund’dan ulaştım St Petersburg’a
Ben benle beraber.
Sevemediklerim sevişemediklerimle,
Miles Garden’da çimlere uzandım
Ben benden uzak.
Kolkata’dan Torshavn’a yürüdüm,
Bendeki beni inkâr ederek…

Kimi kimsesi olmamıştı
Yeri yurdu yoktu
Sıcaklığı rengi gibi belirsizdi.
İsmi: HomKard
Zamanın başlangıcının öncesinden beri buradaydı
Zamanın bitişinden sonra da sürecekti ismi
HomKard

Bilmiyordu hiçbir şey
Öğretilmişleri unutabilmiş
Öğrendiklerini bırakabilmişti.
Hissediyordu derinden, öylesine
Duyuyordu içten dışarı, dıştan içine
İzliyordu sınır koymadan.

Hiçbir parçası bağlı değildi diğerine
Bağımsızdılar, bir başlarına
Eksikliydi, çoğunluğu boşluk
Yalnız, yapayalnızdı, hareketsiz
Bedeni önde ve şeffaf
Hortumundan ayrıydı
Kolları boynuzdan daha uzun
Bacakları eklemsizdi
İsmi.     H         o        m             K         a       r                    d

Gecenin aydınlığı, gündüzün karanlığı yoktu
Ne su, ne susuzluk,
Dağlar alabildiğine düz,
Ovalarda derin yarıklar
Ağaçların kökleri etrafta
Dallar, çiçekler sessiz, kokusuz

Yoktu x,y,z; yani en, boy, yükseklik
Yoktu sıcaklık, basınç
Zaman daha uğramamış veya çoktan yitip gitmişti

Ne şehvet, ne aşk, sevgi
Ne korku, kaygı
İstek, beklenti yoktu
Telaş, kasvet duyulmuyor
Pişmanlık kokmuyordu
Hepsinden daha eksik,
Tamamından daha boş…
Boşluğun özgürlüğü
Yokluğun bağımsızlığıydı.

Sadece saf bir hiçlik
Huzurdan daha öte.
Sadece saf bir oradalık
Dinginlikten fazlası.

Yürüyordum önümde yavaşça
Anlamaya çalışarak
Arıyordum öğrendiklerimi, bilgi sandıklarımı
Tanımaya çalışıyordum ruhumu.
İzleyerek çırpınışlarımı…

Kaçıyordum kendimden delicesine
Arıyordum sevmediklerimi, kızdıklarımı
Kan bağı olan akrabalarımı
Kalp bağı olan dostlarımı.

Ne sokak, köprü
Meyhane, tapınak
Kerhane, top sahası,
Ne tanıdık bir mekân
Tanımadık bir zaman…

Mekâna, zamana, insana dayanmayan
Bir varoluş bu;
Gerçek bu, varoluşum...

Kalbimle beynim,
Doğu kıyısında buluştular, hareketsiz, sessiz
Düşünmeden, duyumsamadan
Kaygısız
Ne pişmanlık, ne suçluluk
Hak edip etmemek umurumda değil
Teslim olmuşum
Affetmişim kendimi
Gerçek bu, kabullenişim…

Zincirlerin esnek, kelepçelerin yumuşak
Kilitlerin olmadığı bir hiçlik bu.
Ruhun kendince, bedenin özgürce, beynin sakince
Bütün olduğu bir boşluk

Hiçlik kapsıyor boşluğu
Boşluk daha geniş yokluktan
Yokluk sarmalamış yalnızlığı
Yalnızlık sanki gerçeklik…

Tek gerçek, yalnızlık
Tek yalnızlık, ölüm
Ölüm, gerçek yalnızlık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder