Dissolution
Kocaman bir salondaydık. Yanımda gencecik bir kadın… Öylesine gençti ki—yaşanmışlığı ne kadardı, ne bilebilirdi ki? diye düşündüm. Farkında olmadan kendime bir güç mü atfettim. Belki de sadece korkumu, kaygımı gizlemek istiyordum.
O günden bu yana neredeyse yirmi yıl geçti. Yaşadıkça, yaşlandıkça anlar ve anılar birikir. Beyaz atlara binip gidenler, içe çöken kırgınlıklar, eskimeyen kaygılar, yolları ayıranlar, kaybolan hayaller çoğalır. Zaman, hatıraları ve yaşam deneyimini sis perdesinin ardına saklar. Ama kaygı fabrikası, hiç durmaksızın üretimini artırır.
O gün, o genç kadın büyük ihtimalle anda yaşıyordu. Geçmişine takılmıyor, günlerini gelecek hayalleriyle dolduruyordu. Anıları azdı, gerçek sandığı yükleri hafif. Kendine söylediği yalanlar kısıtlıydı—üstelik henüz çeşitlenmemişti bile.
Dünya dönmeye devam ediyor.
Peki gerçek ne? Hatırlamanın ve unutmanın sonsuz çelişkisi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder