10.01.2016

Boşluk


Gölgeler ve Sırlar
Kasım 2015

Devasa bir şehirde yaşadım, yaşıyorum. Kocaman bir balon taşıdım, taşıyorum; boşluk dolu. Bazen çok ağır, bazen daha turuncu. Masanın altına saklandım, balonumu korumak için. Uçuracak kadar büyüdüğünde, ölümüne korktum uzaklaşıp gitmekten. Boşluğu anlamak, öğrenmek, boşlukla yaşayabilmek için çöle gitmek zorundaydım, çölün boşluk olduğunu sanarak. Boşluğuyla yüzleşmeden, insan tamamlanabilir mi acaba. Boşluklarını fark edemeden iki insan, yan yana gelebilir mi? Nasıl doldurabilir, ya da doldurulabilir mi hiç. Sözcükler arasındaki boşluk, insanlarınkine; iki buluşma arasındaki boşluk, binalar arasındakine benzer mi? Ya düşünceler, boşluk olmazsa aralarında sürdürülebilir mi? Taşıyabilmek için, boşluğa sahip olmak gerekirmiş. Şehirdeki boşluklara el koydular, zenginleştiler. Sözcüklerin boşluğunun peşine düştüler, güçlenmek sanarak.
Boşluk kalmadı, zemin çölleşti, sandım, üzüldüm, çölde yaşam oluğunu bilemeden. Boşluğu taşıyabildiğimde, ya da kabullendiğimde, çölleşmenin ne kadar zenginleştirdiğini bilemedim.
Denedim, devasa şehirdeki kendi inimi ve de kocaman boşluk balonumu çöle dönüştürmeyi denedim. Kurallardan, tanımlamalardan, kısıtlardan kurtuldukça, vahalara ulaştım, renkli, keyifli odaklara, zevkli özgürlüklere.
Şehir vahşi, kalabalık, acımasız. Çölün yenilmesi, şehrin gücüne dayanamama olasılığı ürkütüyor. Kaçıp gitmek, uzaklara ya da kendimden, boşluğu kurtarabilir mi? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder