26.08.2015

Yıldızlar kadar uzak


Buluşma 
Haziran 2013

Oturuyorum. Oturuyor. Boğaz’da bir çay bahçesi, köprü altında bir balıkçı, Ada, belki Karadeniz’de bir köy. Yan yana oturuyoruz, oysa karşı karşıya oturmak büyü yaratır diye öğretilir. Yan yana olmak, yan yana yürümek, hesapsızca konuşmak, aynı hayali kurmak, öylesine, sınırsız yan yana yaşamak. Yıldızlar kadar uzak.
Teknenin zeminine dayayıp göğe tırmanmak için uzun bir merdiven hayal ederdim. Akdeniz gecelerinde denizin ortasında ıssız, sessiz, kıpırtısız koyda ulaşmak kolay gelirdi o laciverdi gök kubbeye. Yıldızlarda yapayalnız olmak, özgürleşmek, kendimi var edebilmek. Şehir ortasında bir apartman, şehrin kıyısında bir fabrika. Yıldızlar kadar uzak.
Kan bağına dayananlar, yıllar ötesinden gelenler, yürekten yüreğe ulaşanlar, yakındaki uzaklar, uzaktaki yakınlar, daha kavuşamadıklarım, hala ayrılamadıklarım, kaderim sandıklarım ve kaderim olmasını istediklerim. Yıldızlar kadar çok, yıldırlar kadar yalnız.
Geçmişin âna karışması, ânda yaşanan geçmiş, boşluk. Yaşam, bir yıldızın kayması sanki, yarının hayali, geçmişin sorgulanması. Sabahın ilk ışıklarında, ya da Boğaz’a ayın şavkı vurunca, boşuna ararsın yıldızını beraberce kayıp gidebilmek için. Gökyüzü, sözcükler, ne de sessizlik, omuzdaki yükleri hafifletebilir mi, yürek yaralarını sarabilir mi? Kanar her kesik, kanar her yara acır her yanın, hatta bilmediklerin bile. Yıldızlar kadar çok.
Oturuyorum, oturuyor. Oturuyoruz. Ben o değilim, o yok! Bir çare, kaçıp kaybolmak, yok olup boş saymaktan başka bir yol. Destanların gerçek, gerçeklerin hikâye olduğu, kabullenenlerin bol, renklerin tutku, çelişkilerin, hoşgörünün hüküm sürdüğü turuncu yıldıza ulaşan yo aradığım. Kendi hikâyemin kahramanına, özüne, rengine varan yol. Yıldızlar kadar uzak
Gidiyorum, kendimi de yanıma alarak. İçimde umut! Umudum turuncu! Yıldızlar içimde.
Yıldızlara doğru…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder