Nisan 2014
Daha çok erken…. Güneşle bulutların savaşını kim kazanacak bugün acaba?
Serin… Kediler bile daha uyanmamışlar. Çok sevdiğim yerdeyim. Huzur ve
yalnızlık…
Çamur… Kurak.. Siyah, fırtına, öfke, acı kokuyor, kahkaha gibi görünse
de. Sarmaş dolaşlar, birbirinin canını acıtmak istercesine, dikenli sarmaşıklar
gibi.
Artık dost olmuş insanlar. Buralarda sabahı, doğayı, yunusları ve
martıları paylaşanlara alışığım.
Küfürler açıldıkça, birbirine daha gürültüyle sarılıyorlar. Şehvetli bir
oyun, sevginin kırıntısı bile yok masada. Çığlıkları havada uçuşuyor, acı,
çaresizlik pişmanlık taşıyor gürültü, hiçbir şey ulaşamıyor karşıya.
Güneş bulutun arkasında kalmayı seçiyor. Siyah beyaz eşofmanlı, güler
yüzlü adam dönüş yolunda. Selamlayacağı hiç kimseyi kaçırmama gayretiyle pür-
dikkat.
Mavi formalılar kalabalık bu sabah, yan yana, arka arkaya koşuyorlar,
neşe saçıyorlar.
Kara kedi yine tırmanıyor ağaca, karganın gürültüsü topraklarını geri
kazanmak için.
Bağırıyorlar, küfürler arka arkaya, kirletiyorlar sabahı, karartıyorlar
etrafı. Karıncalar bile teyakkuz içindeler. Telefonum, defterim, para çantamı
istila etmişler. Diyebilecekleri sadece buymuşçasına, küfrediyorlar. Zıvanadan
çıkarıyor duydukları. Zehirliler, öfkeliler, korkuyorlar, isteyemiyorlar.
İskemleler hareketleniyor, ayakları taş zemini yırtıyor sanki. Patlayan
bir çay bardağı. Kırmızı, kıpkırmızı.
Japon oyuncak mağazasının karşısında bir ayakkabıcı. Bina daracık, köşede.
Tavanlar çok yüksek, iki katlı. Üst kata çıkıyorum. Kırmızı, kıpkırmızı rugan
bir ayakkabı. Bilek üzerinde bir deri bandı var. Kırmızının sevincini
hatırlamak istiyorum, gayret ediyorum, ulaşamıyorum.
Ağlıyor, ağlayamıyor. Işığa doğru uçup ölen böcekler gibi, birbirlerine
doğru yaklaşıyorlar.
Yokuşun tepesindeki evi düşünüyorum. Bahçedeki şeftali ağacımı, terastaki
şezlongu, fırında pişen patatesli tavuğu. Isırdığımda gıcırdayan incir reçelini
hatırlıyorum. Çamlardaki kayanın sarmalayışını hissediyorum sırtımda. Pamuk
helvasının kokusu burnumda. Her tarafım kaskatı. Karnım ağrıyor.
Ağlıyor. Ne o, ne dikenli sarmaşıklar ağlayamadığının farkına varıyor.
Gidemiyorlar. Akvaryumun kirli suyuna alışmış, yakında ölecek balıklar gibi
birbirinin etrafında dönüyorlar.
Bir taksi uzaklaşıyor
Bir araba yolda acı bir manevra yapıyor
Güneş ışıl ışıl, gri bulutlar ışığa ve sıcağa yol açıyor. Bir iki
karabatak sulara dalıp çıkıyor. Koşanlar hafif, yürüyenler güler yüzlü, gibi
görünüyorlar.
Havada bir leke. Yaşamın kara yüzü belki, belki sadece bir gölge, kaderin
gölgesi. Neler yaşanmış, neler yaşanacak bilemem, bilmek istiyor muyum? Sahnede
görünenler farklı olsa da, mutfakta fokurdayan tencere hep aynı mı acaba.
İçim acıyor… Yaralanmış hissediyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder