30.06.2013

zaman, yolculuk, dans

zaman, yolculuk, dans                                                                   

yolculuk
    
sessizlik içinde kendimle kalabilmek için gelmiştim buraya, akmayan mühürlü trafik, herkes yolda, gece ya da sabah, güneş olsa da olmasa da, kar altında, yağmur ıslağında, nereye gider bu insanlar, herkesin gidecek ne çok yeri var, kavuşmak isteyen ne çok insan yolda, gitmek isteyen, giden, gidebilen, kalan öyle az ki. kalan olduğu yerdedir, yolda değil; yoldaki yolcudur, yolcu yolculuktadır, gider, bir duraktan ötekine, başladığı durağa döndüğünü görmeden, anlamadan, belki anlamak görmek istemeden, duraklar arası bir gidiş- geliş, dolanan bir yolcu, giden midir, dönen midir, kalan değildir ancak…
     durak, her durak, durduğum yer mi, yeni bir yolun başlangıcı mı, durak bir ada mıdır koskoca okyanusta, adalar olmasa okyanus sonsuz olabilir mi? bir adadan ötekine ulaşabilmek yolcu için mi önemlidir, ada için mi; vardığım ada önceki ada olsa da, yolculuk devam etmez mi, durak zamana benzer mi? öğretilen zaman gerçek, gerçek evrensel midir? saati olmayan adalının zamanı yol mudur? güneş doğup batmasa zaman geçmez mi? cep telefonunda saat, bilgisayarda, televizyonda saat, kolda saat, duvarda saat, zamanı saptamak için bu kadar kuşatılmışken zamana ne oluyor, sıkışıp kalıyor mu, yoksa kendince akıp gidiyor mu? zamanı yakalamaya çalışınca mı, yakasını bırakınca mı kıskacından kurtulabilirim? içki bardağını sayarak eğlenebilir, saati kovalayınca zamanı yakalayabilir miyim, güneşin kolunda Rolex’i var da ona mı bakıyor doğmak için, kardan, sudan, nemden zarar görmesin diye Swatch mı kullanıyor…


unutmadan affetmek!
    
ne işkenceleri ne demir parmaklıkları ne öldürülenleri ne sürülenleri unutmadan, aşağılananları yok saymadan affedebilmek, olanları olduğu yerde bırakarak ilerleyebilmek…
arabaya binince, önce saatine bakarım, çalışma günlerimden kalma bir alışkanlık mı, yolcu olamadığımdan mı, yani zamana teslim olamamak mı derdim, yoksa kalabalıklardan boğulduğum için mi? zaman ve yalnızlık? ilişkili mi acaba? yoldaki yolcu yolu kabullenemezse, yolculuğu onaylamazsa, kendi olabilir mi? en büyük yolculuk insanın içine yaptığı yolculuk derler ya, yolda mı olmak gerekli o yolculuk için? zaman akar mı o iç yolculuğunda, koldaki saatle ifade edilebilir mi o yol? 25 yıl aynı tapınakta, tek bir tapınakta, dağ başındaki bir tapınakta, 25 yıl rahiplik yapan bir Budist için zamanın ne anlamı var, meditasyonla zaman aşılabilir mi, zamanın tutsaklığından özgürleşebilmek Buda’nın yolunda kalmak demek değil mi, zamansız, mekânsız, arzusuz, çelişkisiz, o zaman mı başlıyor içe yolculuk. amaç içe yolculuk mu, kendini tanımak mı, onaylanmak mı, kabullenmek mi, önce kendimi kabullenemezsem, zamanın baskısından kurtulabilir miyim hiç…
sessizlik umarak geldim, bu koskocaman canavar, kepçe ne ola ki, sabahın bu saatinde, daha gün tam ağarmamış, güneş yüzünü göstermemiş, ağaçlar gerinip kalkmamış, köpekler yüzlerini yıkamamışken daha. kocaman turuncu, ağzı bir canavar ağzı, dişleri dinozorların yok edici kıskaçları gibi, korkutucu, ürkütücü, yok edici, yıkıcı bir turuncu, peki neden turuncu, neden bir Budist rahibin turuncusu, yoksa bir umut mu, yıkıcı değil de yaratıcı mı, yaratmak için yıkmak mı gerekli, unutmak mı lazım bütün öğrenilenleri, sadece hatırlamak mı doğumla getirilenleri. bardağı boşaltmadan nasıl sıcak çay içilemezse, içindekileri, zihnindekileri, öğretilenleri unutmak silmek gerekli değil mi? kepçenin inip kalkması, derinlerden kazarak aldıklarını salınarak en üst noktaya çıkarıp öte yana boşaltması, ve aynı dansı defalarca, yine ve yeniden yapması, bir dans, bir mistik dans, yeni bir şeyi yaratabilmek, inşa etmek, yapmak için, yok edilmesi, yıkılması gereken onca şey.
Şiva’nın dansı, iki ayağı aynı anda yere değmeyen Şiva’nın dansı, iki ayağı yere değerse yok olacak evrendeki dans, müzik eşliğinde, yılanların gücüyle, saçlarının arasından akan Ganj’ın özgürlüğünde dans, yaratarak da yıkarak da gelişim, yıkmak ya da korumak, belki destek, yanılsama, serbest bırakmak, yani zarafet, işte Şiva, işte dans, işte kepçe…

unutmadan affetmek!
öldürülseydi babaannem, vurulsaydı babam, ben ben olur muydum, ben sen olsaydım, sen o olsaydın, ne değişirdi evrende! sözcüklerin bir değeri var mı güneşte…

sözcükler insanlara
sesler doğaya
sessizlik evrene aitse,
Şiva’yı bilmeyen yolculuğa
zamanı kavramayan kabullenmeye,
sessizliği taşıyamayan özgürlüğe ulaşabilir mi?


6.5.2013
Kale- Hisar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder